Ailede ve Okulda Çocuk Eğitimi- Makarenko

Anton S. Makarenko'nun "Ailede ve Okulda Çocuk Eğitimi" adlı kitabından özetlenmiştir. (Helin)

AİLEDE VE OKULDA ÇOCUK EĞİTİMİ

BÖLÜM I
ÇOCUKLARIN EĞİTİMİ ÜZERİNE KONFERANSLAR

AİLEDEKİ EĞİTİMİN GENEL KOŞULLARI

Çocukların eğitimi yaşamımızın en önemli olaydır. Çocuklarımız ülkemizin ve dünyanın gelecekteki yurttaşlarıdır. Onlar tarihi yaratacaklardır.

Çocuk eğitimi ana babalara sınırsız sorumluluk yükler ve bu sorumluluğun önemini kavramak zorundadırlar.
Ana-babalar her şeyi başlangıçtan itibaren yapmalı ve eğitim tarzında yeniden yapacak hiçbir şey bırakmamalıdırlar.

Eğer ana baba birlikte yaşamıyorsa, eğer ayrılmışlarsa bu durum çocuk eğitiminde çok sıkıntılı sorunlar doğurur.
Çocuk eğitiminde belli bir hedef olmalı. Her şeyin kendiliğinden iyi olmayacağını bilmeli. Ana babayı sonuca götüren kendi tutumlarıdır. Çocuk hayatın her alanında hatta evde olunmadığı zaman bile eğitilebilmektedir.
Ana babaların kendileri için yapmaları gerekenler, ailelerine duydukları saygı, her birinin yaptığının “denetlenme”si; eğitimin ilk ve temel yöntemi budur.
Ana Baba Otoritesi
Ailelerin sahip olması gereken tek bir amacı olmalı; iyi bir eğitim. Eğitimin geçek amaçlarını düşünmeyen, itaat için itaat isteyen yine ana babalardır. Eğer çocuklar itaatkar ise ana babalarda huzurludur. Bu yanlış bir otoritedir. Yanlış otoritenin başka türleri de vardır.
Baskıcı Otorite: Bu, en zararlı olmakla birlikte en ürkütücü otorite türüdür. Bu hastalığı en sık yaşayanlar babalardır. Baba evde hep bağırıp çağırıyorsa, hep öfkeliyse, en küçük bir suçun karşısında gürlüyorsa, haklı haksız ne olursa olsun hemen değneğine vs. sarılıyorsa, çocuğun her yaptığını cezalandırıyorsa baskıcı otoriteyle karşı karşıyasınızdır.

Ölçülü Otorite: Buna ciddi olarak inanmış anneler ve babalar vardır. Çocukların itaatkar olması için onlarla çok az konuşmanın, ölçüyü korumanın, ancak zaman zaman buyrukçu bir tonla devreye girmenin gerektiğine inanırlar.

“Ben” Otoritesi, bilgiççe otoritesi, akılcı otorite, sevgiye dayalı otorite vs.. daha bir çok yanlış otorite çeşitleri vardır. Ama çoğunlukla ana babalar otoritenin hiçbir çeşidine sahip olmayı düşünmüyorlar; rasgele yaşıyor, rasgele iş yapıyor, çocukların eğitimi konusunda üstünkörü davranıyorlar.
Ana babanın gerçek otoritesi neye dayanmalı?

Ana babanın gerçek otoritesinin asıl temeli ancak ana babanın işi ve yaşamı, onların yurttaşlık kişiliği ve davranışları olabilir. Aile sorumluluk dolu, büyük bir çalışma kolektifidir. Ana baba bu çalışmayı yönetir ve çocukların yaşamı ve mutluluğu için ondan sorumlu olur.
Ana baba otoritesinin ikinci temel noktasını oluşturan şey “sorumluluk” tur.

DİSİPLİN
Disiplin Sovyet yurttaşı için karmaşık olmalı. Hangi amaç ve hangi nedenle olursa olsun şu yada bu emri yerine getirmesi gerektiğini düşünmesini değil, etkin bir biçimde sorgulamasını ve mümkün olanın en iyisini kendisinin yapmasını istiyoruz.
Tek kelimeyle Sovyet toplumunda bizim yalnızca doğru ve toplum için en yararlı olan davranış çizgisini her koşulda ve her zaman seçme yeteneğine sahip olan ve bunda her türlü güçlüğe ve sakıncaya karşın sonuna kadar direnmek için gereken kararlılığı gösteren kimseye disiplinli deme hakkımız vardır.

Ana babalara şu temel ilkeyi her zaman anımsamalarını özellikle yeniden öğütlüyoruz. Disiplin, “disipline edilmiş” belli ölçülerin sonucu değil ama tüm eğitim sistemi, tüm yaşam koşulları ve çocuğun boyun eğdiği tüm etkilerdir. Bu anlamda disiplin iyi bir eğitim nedeni değildir, aracı değildir ama onun sonucudur.
Disiplinden tüm eğitimci çalışmanın genel sonucunu anlıyoruz.

Ama bu çalışmanın, disiplinin oluşumuyla yakından ilgili olan ve sık sık da disiplinle karıştırılan daha sınırlı bir alanı vardır: Sistem.

Sistem çok başka bir şeydir. Sistem yalnızca bir araçtır ve biz genel olarak her aracın yaşamın hangi alanında olursa olsun, yalnızca uygun ve amaca yönelik olduğu zaman kullanılması gerektiğini biliyoruz.

Sistem hem karakterinden hem de yalnızca bir eğitim aracı olmasından dolayı değişmez bir şey olamaz. Her eğitim belirli amaçlara yöneliktir ve bu amaçlar her zaman değişken ve karmaşıktır.

Sistemin yararlılığı geçici bir olgudur. Yararlılık bambaşka bir araçtır, sistem ise yalnızca bir araçtır.
Sonuç olarak ana babalara ne olursa olsun tek bir sistem salık vermek mümkün değildir. Çok sayıda sistem vardır ve koşullara en uygun olanını seçmek gerekir.

OYUN
Çocuğun yaşamında oyunun, yetişkin birinin yaşamındaki etkinlik ve çalışma kadar temel bir önemi vardır.
Çocuğun gelecekteki kişiliğin eğitimi her şeyden önce oyun içerisinde gerçekleşir.

Çocuğun oyunlarını denetlemek ve onlardan çocuğun eğitiminde yararlanmak için ana babaların şu sorun karşısında iyi düşünmeleri gerekir: Oyun nedir ve çalışmadan neyle ayırt edilir? Her şeyden önce oyunla çalışma arasındaki farkın, çoğunlukla sanıldığı kadar büyük olmadığını söylemek gerekir. İyi bir oyun iyi bir çalışmaya, kötü bir oyun kötü bir çalışmaya benzer.

Her iyi oyunda her şeyden önce bir iş çabası ve bir zeka çabası vardır. Eğer çocuğa mekanik bir fare alırsanız ve onu bütün gün siz sıçratıp yürütürseniz, çocuk yalnızca bakarak eğlendiği için, böyle bir oyunda olumlu hiçbir şey olmaz.

Peki oyun çalışmadan nasıl ayırt edilir? Tek bir noktada: Çalışma insanın maddi, kültürel, başka bir deyişle toplumsal değerlerin üretimine, kolektif üretime yada onun yönetimine katılmasıdır. Oyun bu tür amaçlar gütmez, oyunun toplumsal amaçlarla doğrudan doğrudan ilişkileri yoktur, ama dolaylı ilişkileri vardır: İnsanı bu fiziksel çabalara ve çalışma için kaçınılmaz olan ruh durumuna alıştırır.
İlk amaç çocuğu aşamalı olarak, yavaş yavaş ama kesinlikle oyunun yerini alacak olan çalışma alanına çekerek gerçekleşir.

İkinci amaçta çalışma yoluyla eğitimdir.
Ana babaların çoğu kez oyunları gerektiği gibi yönetmede yetersiz kaldığı gözlemlenmiştir. Bu yetersizlik üç biçimde ortaya çıkar. Bazı ana babalar açıkça çocukların oyunuyla ilgilenmez ve çocukların nasıl oyun oynayacağını kendilerinden daha iyi bildiğini düşünürler.

Diğer bir ana babalar ise bu konuya büyük bir dikkat harcarlar, öyle ki, her zaman çocukların oyununa karışır, onlara nasıl oynayacağını gösterir. Çocuğa da yalnızca ana babayı taklit etmek kalır.

Bazı ana babalar da en önemli şeyi oyuncakların sayısı olarak değerlendirir. Çocukları çok para harcadıkları ve bundan gurur duydukları oyuncaklara boğarlar. Bu çocuklar bir oyuncağı bırakıp ötekine koşarlar, onlarla coşku duymadan oynar, oyuncaklarını bozar, kırar ve ısrarla başkalarını isterler. Bu alanda iyi bir yönetme için, ana babanın çocukların oyununa ilişkin daha düşünceli ve daha yargılayıcı davranmaları gerekir.
Çocuklarda oyun, her biri özel bir yönetme yöntemi gerektiren pek çok gelişim döneminden geçer. Bunların ilki odada oyuncaklarla oynan dönemdir. Beş yada altı yaşlarına doğru sona erer. Çocuğun kişisel yetenekleri işte bu dönemde gelişir. Yalnız başına oynarken bencil olacağından korkmamak gerekir. Bu birinci dönemin çok uzun sürmemesine ve normal bir süre sonra ikinci aşamaya geçilmesine dikkat ederek, ona yalnız oynama olanağı verilmelidir.

Çocuk oyununun ikinci dönemi yönetme açısından daha güçtür, çünkü çocuklar artık ana babanın gözleri önünde oynamaz, ama daha geniş bir toplumsal alanda dolaşır.bu dönem on bir, on iki yaşlarına kadar sürer ve okul yaşının bir bölümünü içine alır.

Üçüncü dönemde çocuk bir kolektifin, amacı yalnızca oyun olmayan emeğe dayalı bir kolektifin, bir okul kolektifinin üyesi olarak görünür. Bu nedenle bu yaşta oyun daha kolektif biçimler alır ve yavaş yavaş bazı kültür fizik hedeflerine, kolektif disiplin ve kolektif çıkar kavramı gibi bazı temel kurallara yönelerek sportif oyun haline gelir.

Oyunun gelişiminin bu üç döneminde ana babaların etkisinin büyük bir önemi vardır.

ÇALIŞMADA EĞİTİM
Ana babaların özellikle anımsaması gereken ilk şey şudur: Çocuğumuz emekçi toplumun bir üyesi olacaktır ve sonuç olarak bu toplumdaki önemi, yurttaş olarak değeri yalnızca, kolektif çalışmada yer almasına ve bu çalışmaya hazırlanabilme ölçüsüne bağlıdır. Rahatlığı, maddi yaşam düzeyi de buna bağlıdır, çünkü bu Anayasamızda yazılıdır: “Herkesten yeteneklerine göre, herkese emeği kadar”.
Çalışmaya hazırlanma, çalışma yeteneğinin biçimlenmesi, yalızca gelecekteki yurttaşın iyi yada kötü hazırlanması ve eğitimi değil, ama onun gelecekteki çıkarlarının ve yaşam düzeyinin ilk nedenleridir.
Ana babalar ailedeki eğitimin mesleki biçimlendirmeyle hiçbir ilgisi bulunmadığını da kesinlikle düşünmemelidir. Çalışmaya aile içerisinde yapılan hazırlık, insanın gelecekte nitelik kazanması için çok büyük önem taşır. Aile içerisinde iyi bir çalışma eğitimi alan çocuk sonraki mesleki hazırlığını büyük bir başarıyla gerçekleştirecektir.

Aile içerisindeki çalışma eğitiminde yönetimin şu yanı önemlidir: Çocuğa herhangi bir çalışma yöntemiyle yapılabileceği belli bir görev verilmelidir. Bu görev kısa süreli, bir yada iki günlük olmamalıdır. Aylara, dahası yıllara yayılan uzu süreli bir nitelik taşımalıdır.

Çocukların emeğinin aile yaşamına katılması çok erken başlamalıdır. Bu katılım oyun içerisinde başlamalıdır. Oyuncaklarını korumasından, oynadığı yerin düzeninden ve temizliğinden sorumlu olduğu çocuğa gösterilmelidir. Çocuk büyüdükçe emekçi görevleri daha karmaşık ve oyundan daha farklı olmalıdır.

Çocuklar okula başladığında, onların evde daha çok çalışmayla karşı karşıya kalacağını her zaman anımsamak gerekir. Doğal olarak bu çalışma en önemli iş olarak değerlendirilmeli ve ilk plana geçmelidir. Çocuklar okul çalışmasıyla yalnızca bireysel değil, ama toplumsalda olan bir görevi yaptıklarını ve başarıyla yalnızca ana babalarına değil, devlete karşı sorumluluklarını da yerine getirme getirdiklerini açıkça anlamalıdır.

Sık sık çocuğun, deneyimsiz olduğu için yada yönlendirme eksikliğinden dolayı şu yada bu çalışmanın gerekliliğini anlamada yetersiz kaldığı olur. Bu durumda ana baba onu ihtiyatla uyarmalı, çocuğa bu göreve yönelik davranışının bilincinde olması ve göreve katılması için yardım etmelidir. Bu noktaya varmanın en iyi aracı genel olarak çocukta bu çalışmaya ilişkin basit bir teknik ilgi uyandırmaktır, ama yanıltıcı olmamak gerekir.

İşe duyulan ilginin yada işin gerekliliğinin çocukta çalışma arzusunu uyandırmak için yetersiz kaldığı durumda ricaya başvurulabilir. “senden istediğim bir şey var. Gerçi bunun güçlüğünü, yapacak başa işlerin olduğunu biliyorum..” gibi.

Rica, çocuğa seslenmenin en iyi, en olumlu aracıdır, ancak çokta abartılmaması gerekir.
Baskı, emrin basitçe yinelenmesinden soğuk ve titiz bir tonla yinelenmesine kadar çeşitli biçimler altında olabilir. Hangi durumda olursa olsun, hiçbir zaman fiziksel baskıya başvurmamak gerekir; çünkü bu, bütün araçların en az etkili olanıdır ve çocukta çalışmaya karşı nefret duygusunu geliştirir.

Ana babalara, çalışma alnında bazı ödül yada cezalara başvurmalarını kesinlikle önermiyoruz. Emeğe dayalı görev ve onun yapılması, çocukta kendiliğinden duyacağı bir sevinç yaratmalıdır. Ona iyi bir iş yaptığını söylemek, çocuğun çabalarının en iyi ödülü olmalıdır. Onun becerikliliğini, yaratıcı düşüncesini, çalışma yöntemlerini övmeniz onun için böyle bir ödül olacaktır. Ancak bu övgüleri de abartmamak gerekir.

CİNSEL EĞİTİM
Cinsel eğitimin en güç eğitbilimsel sorunlardan biri olarak değerlendirilir.
Ailedeki cinsel eğitim sorunu ancak, ana babalar çocuklarının cinsel eğitiminde gözetmek zorunda oldukları amacı açıkça ortaya koydukları zaman çözülebilir. Eğer bu amaç ana babalar için açıksa, ona ulaşmanın yolları da açıktır.

Cinsel eğitimin amacı açıktır: çocuklarımızı öyle bir tarzda eğitmeliyiz ki, cinsel yaşamın tatlarını yalnızca yalnızca sevgiyle tanısın sevinçlerini, sevgilerini ve mutluluklarını yalnızca aile içerinde gerçekleştirsinler.
Sevgiye ve ortak yaşama ilişkin sorunlarda, insanın genel yetenekleri, politik ve ahlaksal kişiliği, gelişimi, iş yapma kapasitesi,dürüstlüğü, yurduna bağlılığı, toplum için duyduğu sevgi her zaman kesin bir rol oynayacaktır.

Sonuç olarak bu alandaki kararlı unsuru oluşturan şey, yalnızca cinsel eğitime ayrılmış bazı özel araçlar değil, eğitici çalışmanın kendi bütünlüğü içerisindeki karakteridir.

Çocuklarla cinsel konularla ilgili zamansız tartışmalar yapılmasını birçok nedenden dolayı salık vermiyoruz. Bu sorunların açıkça ve zamanından önce tartışılması çocuğu cinsel alanda kabaca kılcı bir kavram geliştirmeye yöneltir.

Cinsel eğitim, sevginin yani yaşamın umutlarla ve özlemlerle özdeşleşmesiyle güzelleşmiş büyü ve derin bir duygunun eğitimi olmalıdır. Ama böyle bir eğitim dar fizyolojik sorunların açık ve düşüncesiz bir sınavına başvurmadan verilmelidir.

Anne ile baba arasındaki gerçek sevgi, karşılıklı saygı , birinin diğeri için gösterdiği destek ve ilgi, karşılıklı olarak açıkça belirttikleri sevgi ve sevecenlik gülcü eğitsel etkenlerdir.

İkinci çok önemli etken genelde çocuk da ki sevgi duygusunun eğitimidir. Eğer çocuk büyürken ana babasını, erkek ve kız kardeşlerini, okulunu, yurdunu sevmeyi öğrenmişse, eğer karakterinde kaba bir bencilliğin tohumları gelişmişse, artık seçeceği kadını derinlemesine seve bileceğini umut etmemek gerekir.
Çocuğun toplum ve insanlar acısından taşıması gereken duygular sorununa büyük ilgi göstermelerini öğütlüyoruz. Çocuk çok şey görmeli, çok düşünmeli , tüm bunlardan sanatsal izlenim edinmelidir. Edebiyat,sinema,tiyatro bu amaçlara çok iyi hizmet eder. Böyle bir eğitim , cinsel eğitimde de olumlu bir etken olacaktır. Kolektivist insanın kaçınılmaz kişiliğinin ve karakterinin çizgilerini yaratacak ve bu insan cinsel alanda da iyi bir ahlaksal davranış gösterecektir.

Cinsel eğitimin bir başka önemli koşulu, çocuğun iş ve uğraşlardaki normal yerine almasıdır. Akşama doğru normal ve güzel bir yorgunluk ve gün boyuca yapmak zorunda olduğu işlerin ve hükümlülüklerin bilinci , sabahtan akşama kadar, çocukta ki düş gücünü normal gelişiminin ve bu gücünü iyi kullanmasını temel koşulları yaratır iyi bir genel eğitimin zorunlu bolumu olan spor da zorunlu olarak cinsel yaşam üzerinde etki yapar. İyi örgütlenmiş sportif çalışmalar, özellikle paten, kayak , yelkencilik, düzenli olarak yapılan salon jimnastiği öyle sağlıklı , öyle acık ve öyle genel kabul görmüş bir işleve sahiptir ki, bunu gözardı etmek yararsızdır.

Bütün bu eğitsel önlemler ve gösterilen ilkler, cinsel eğitimin amacıyla doğrudan ilişkili değilmiş gibi görünür ama kaçınılmaz olarak bu amaca yönelirler; çünkü karakter eğitiminde en iyi tarzı oluştururlar, gençliğin fiziksel ve ruhsal deneyimini düzenlerler. Bunlar aynı zamanda cinsel eğitimin en güçlü araçlarıdır


BÖLÜM II
AİLE VE ÇOCUKLARIN EĞİTİMİ

Neden duyarlı olan, çalışma ve okuma yeteneğine sahip dahası yüksek öğrenim yapmış, yani normal ölçüde mantık ve yetenekle donanmış insanlar, yani dostluk, arkadaşlık bağlamında doğal ilişkiler kurabilen ve toplumsal alanın, bir kurumu, bir bölümü, bir fabrikayı ya da kuruluşu yönetebilecek düzeydeki militanları, neden bu insanlar kendi çocuklarıyla iletişimde, en basit şeylerin ayrımına varmada yetersiz kalıyorlar? Çünkü böyle durumlarda, yaşamları boyunca biriktirdikleri bu sağduyuyu, bu yaşam deneyimini, bu mantığı bu bilgeliği yitiriyorlar. Neden? Bazen tek neden insanın kendi çocuğuna duyduğu sevgidir. Sevgi, mucizeler gerçekleştiren, yeni insanlar yaratan, insanlığın en yüksek değerlerini oluşturan en gelişmiş duygudur. Ama sevgide bir doz bir ölçü olmalıdır.
Eğitsel çalışmada ele aldığımız bazı noktalarda hep bu sorunla, ölçü, daha açıkçası ortalama sorunuyla karşılaşıyoruz. Bu sözcük kulaklarımıza hoş gelmiyor. Nedir ortalama? Ortalama insan nedir? Hep “heyecan” içerisinde düşünen ve yaşayan pek çok eğitbilimci beni yanlış davranmakla suçladı: Eğer ortalamayı salık verirseniz, ortalama insan yetiştirirsiniz: Ne iyi ne kötü, ne yetenekli ne yeteneksiz, özelliği olmayan insanlar.
“Ortalama” sözcüğünün yerine bir başka sözcük konabilir. Ama içerdiği ilke çocukların eğitiminde hiçbir zaman gözden kaçırılmamalıdır. Biz gerçek insanı, başarılara, büyük duygulara ve büyük yapıtlara yönelen, bir yandan çağımızın kahramanları olma yeteneğine sahip ve öte yandan hiçbir şeyi kalmadıktan sonra da “bakın ne kadar iyi bir insanım” diye övünen bir “enayi” durumuna düşmeyen gerçek insanı yaratmak zorundayız. Hiç kimse bizim idealimizde de bir çeşit ortalama, bir çeşit ölçü, doz ilkesi olması gerektiğine karşı çıkmamalıdır.

En iyi çocuklar, mutlu ana babaların çocuklarıdır. Ama mutlu ana babalarla konforlu, güzel bir dairede oturan ana babaları kastetmiyorum. Kesinlikle. Tam konforlu, beş odalı, iki hizmetçili bir dairede oturan çok insan gördüm, ama çocukları pek bir şeye değmiyordu. Ve ben pek çok şeyden yoksun birçok mutlu insan gördüm. Bunu kendi yaşamımdan da biliyorum, yine de çok mutlu bir insanım ve mutluluğum hiçbir maddi değere bağlı değil.

Bu mutluluğun, onun gerekliliğinin, zorunluluğunun tüm olanakları devrimimizin kazanımlarıdır ve Sovyet sistemiyle güvence altına alınmıştır. Çocuklarımızın mutluluğu halkımızın birliğinde, partiye bağlılıkta yatar. Eylemde olduğu gibi düşüncede de Parti idealine bağlı, dürüst bir insan olmak gerekir, çünkü mutluluğun kaçınılmaz öğesi, gerektiği gibi yaşamanın, ne alçaklık, ne düzenbazlık, ne hile, ne de başka bir çirkefliğin hiçbir yerde gizlenmemesinin güvencesidir.

Mutlu; yaşamıyla, kültürüyle ve toplumsal etkinliğiyle mutlu, mutluluğunu korumasını bilen ana babaları ve bu ana babaların her zaman iyi çocuklara sahip olduğunu ve onları her zaman iyi yetiştirdiğini görmek zor değildir.

En güç sorun olan disiplin sorununu ele alalım. Sertlik ve yumuşaklık; en karmaşık sorun budur. İnsanlar pek çok durumda sertlik ve yumuşaklığı ayarlamayı bilemezler ve bu ayarlama eğitimde kesinlikle kaçınılmazdır. Sık sık insanların bu sorunların iç yüzünü gördü doğrulanır, ama şöyle düşünülür: Doğrudur, sertlikle yumuşaklık arasındaki ölçüyü korumak gerekir, ama çocuk altı yedi yaşına geldiği zaman.
Çocuğun yaşamına müdahale düzeyinizde belli bir ölçünün olması gerekir. Bu çok önemli bir sorundur ve çoğu kez aile içerisinde olumsuz çözülür. Çocuğu hangi dozda bağımsız, özgür bırakmalı, hangi ölçüde elinden tutmalı, hangi ölçüde ona bir şey için izin vermeli ya da yasak koymalı ve neleri onun kararına bırakmalıdır?
çocuk sokaktadır. Bağırırsanız: Burada koşma, oraya gitme! Bu ne ölçüde doğrudur? Çocuğa dizginsiz bir özgürlük vermek yanlış olacaktır. Ama çocuk size her zaman neyi yapıp yapmayacağını sormak, her zaman izninizi almak için sizi bulmak ve ona söylediğiniz gibi davranmak zorunda kalıyorsa, inisiyatifini ve riske girme becerisini kullanabileceği her türlü özgür alandan yoksun kalır. Bu da kötü bir şeydir.

Çocuk yedi sekiz yaşlarına doğru bazen riske girmelidir ve siz, onun cesaret kazanması , her zaman inisiyatifinize bağlı olma alışkanlığını edinmemesi için, davranışlarında belli bir risk payını kabul etmelisiniz.
Aynı zamanda geliştirmesi o kadar da güç olmayan çok önemli bir yeteneğin eğitilmesi gerekir: Yönelme duygusu. Bu genellikle küçük şeylerde, en önemsiz ayrıntılarda görülür. Çocuklara hangi durumda bulunduklarını sezme ve bunu hemen sezme yeteneğini kazandırmak eğitimin çok önemli yanlarından biridir ve bunu yapmak çok güç değildir.

Bu yönelme duygusu çocuğa, nerede iradesini ve yürekliliğini devreye sokup nerede kendisini frenleyeceğini seçmesi için yardım eder. Aslında yönelme duygusu yaşamın içerisindeyken ortaya çıkar.

Eğitsel çalışmamızda önemli olarak değerlendirdiğimiz bir şeyden söz edildi, özden: Sevgide, sertlikte ve yumuşaklıkta ölçü duygusu ve eşya ve ev işleriyle ilişkinizde kesinlik. Böyle bir eğitimle yakınmadan, gözyaşı dökmeden ve sızlanmadan büyük ölçüde sabredilen insanlar yetiştirilebileceğinin altını çiziyorum, çünkü bu eğitim sayesinde iradeyi biçimlendireceksiniz.


BÖLÜM III
AİLEDE ve OKULDA EĞİTİM

Okulun ana babalara yardımı ancak, okul, öğrencilerden ne istediğini bilen ve bu gerekleri kararlılıkla isteyen birleşik bir kolektif oluşturuyorsa mümkündür.
Bu, ana babalara yardımın biçimlerinden biridir. Başkaları da vardır. Aile yaşamını incelemek gerekir, kötü bir karakterin nedenlerini incelemek gerekir.

Başka bir sorun. Gerçek ailenin iyi bir ev kolektifi olması gerektiği ilkesi üzerinde duruyorum. Ve çocuk çok küçük yaşlarından itibaren bu ev kolektifinin üyesi olmalıdır. Ailenin satın aldıklarını, neden şunu satın alıp neden bunu satın almadığını, kaynaklarının nereden geldiğini vb. bilmelidir.

Çocuk mümkün olduğu kadar erken, beş yaşından itibaren evin kolektiflik yaşamına katılmayı öğrenmelidir. Çocuk, kolektifin işlerine yanıt vermelidir. Doğal olarak biçimsel bir tarzda değil, kendi yaşamının ve aile yaşamının rahatlıkları ile yanıt vermelidir. Eğer işler kötü gidiyorsa yaşam da hoş olmayacaktır. Bu sorunu da aşmak gerekmektedir.

Ve sonuncu sorun, beklide en güç olanı, mutluluk sorunu.
Genellikle şöyle denir: Ben baba ve ben anne çocuğa her şeyi veriyor ve ona mutluluğumuz da dahil olmak üzere her şeyi sunuyoruz.

Bu, ana babaların çocuklarına yapabildiği en büyük kötülüktür. Böyle bir noktada, şu öğüdü verebiliriz: Çocuğunuzu zehirlemek istiyorsanız ona yüksek dozda mutluluğunuzdan içirin, böylece zehirlenecektir.
Sorunu şöyle koymak gerekir: Çocuklar için hiçbir şeyden vazgeçmemelidir. Tersine, çocuk ana babasına yardım etsin Eğer çocuklarınızı ana babalarını mutlu etmek arzusuyla yetiştirirseniz, çocuklarda size kızmayı bırakacaktır. Çocuklar ilk planda ana babaların mutluluğunu düşünsünler ve ana babaların ne düşündüğü çocukları ilgilendirmesin. Bizler yetişkin insanlarız ve neyi düşüneceğimizi biliriz.

Hiç yorum yok: