DEĞİŞİMİN ADI GENÇLİKTİR

DEĞİŞİMİN ADI GENÇLİKTİR

Türkiye dünyada en genç nüfusa sahip ülkeler arasındadır. Peki genç nüfusun bu kadar yoğun olduğu bir ülkede gençliğin durumu nedir?

Öncelikle gençlik nedir diye başlarsak, yazımız daha bir anlaşılır olacaktır. Gençlik toplumsal bir sınıf değildir. Gençlik toplumun en enerjik en dinamik motor gücüdür dersek yerinde olur. Toplumun en diri, yeniliğe açık, yeniliğin simgesi ve temsilcisidir.

Eski ile çatışan bir kuşaktır. Gençlik çeşitli sınıf ve katmanlardan oluşur. Bu sınıf ve katmanlardan hangisi sınıf sahnesinde en devrimci bir çizgi ve yönelim içinde olmuşsa gençlikte bu yönelimin içinde olmuştur. Geleceği kazanma iddiası içinde olanlar gençliği kazanmamışsa geleceği de kazanmayacağını çok iyi bilmektedirler. Türkiye Cumhuriyetinin kurucularına da baktığımız da gençliğin öneminden bilhassa bahsedilmiştir. Örneğin Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi, 19 Mayıs ve çeşitli beyanlar vs. Tabii bunlar gençliği tam anlamıyla kazanma ve gençliğin sorunmlarını çözmeye yetmemiştir. Çözülmeyen bu sorunlar bugün dağ gibi birikmiştir. Ülkemiz gençliğinin durumu pek de parlak değil desek yerinde olur.

İşçi gençlik bugün çeşitli iş kollarında ortaçağ koşullarını aratmayacak şartlarda çalışmaktadır. Doğru düzgün bir hakkı sosyal güvence altına alınmamıştır. İşçi gençlik için zorunlu bir hak olan ssk, işvrenler için külfet ve lüks olarak görünmektedir. Çalışma saatleri 10-12 ve mesai adı altında 13-14 saate kadar uzamanktadır. Son yıllarda özellkle tekstil iş kolunda genç işçilerin gerek kendiliğinden gerekse çeşitli yapılar tarafından daha iyi bir çalışma koşulları için yapılan örgütlenmeler işveren, polis, jandarma ve sendika ağaları tarafından bozguna uğratılmıştır. Bu da beraberinde gerek oradaki genç işçileri gerekse çevresindeki diğer genç işçileri demoralize etmiştir. Küçük ortaboy sanayi sitelerindeki genç işçiler daha ilkel şartlarda çalışmaktadırlar. 14-15 yaşlarda buralarda işe başlamaktalar. Eti senin kemiği benim misali meslek öğrenme uğruna genç,körpe bedenler ezilmekte.

Öğrenci gençliğin sorunları daha bir vahimdir. Ortaöğrenim gençliği her yıl değişen müfredatla adeta bir deneme tahtası durumundadır. 11-12 yıllık öğrenimlerinden sonra tüm hayatlarını belirleyecek 2,5 saate sığdırılan ÖSS sanki bir sırat köprüsü durumunda. adaletsiz bir maraton içinde kolejli bir öğrenci ile yoksul bir emekçi semtindeki lise öğrencisi aynı şartlarda sınava girmektedir. Sınav sonucunda onbinlerce öğrenci elenmekte ve üniversite kapıları yüzlerine kapanmakta. Ortaöğrenim kurumlarındaki öğrenciler bugün en ufak kaynaşma, ortak birşeyler yapması örneğin bir duvar gazetesi bile okul idaresi tarafından didik didik edildikten sonra izin verilmekte ya da verilmemektedir.

Yükseköğrenim kurumlarındaki durum da pek iç açıcı değildir. 12 Eylül'ün çocuğu olan YÖK, demoklesin kılıcı gibi öğrencilerin üzerinde sallanmaktadır. Buralardan mezun olan öğrenciler kolay kolay iş bulamamaktadırlar. Birçoğu diplomalı işsizdir.

Köylü gençlik bugün yok durumdadır desek yerinde olur. Gerek sosyal iktisadi değişikliklerden gerekse bilinçli olarak tarım ve hayvancılığın bitirilmedsi ile köylü gençlik aileleriyle birlikte metropollere göç ettirilmiştir. İşsiz gençliğin büyük kesimi bu tabakadan oluşmakta.
Aslında gençliğe zorla bir elbise giydirilmeye çalışılıyor. Bu elbise tek tip bir elbise. Düşünmeyen, tartışmayan, değiştirmeyen bir gençlik. Gençlik adeta üç maymuna benzetilmek isteniyor. Duymayan, konuşmayan, görmeyen köle bir ruh. Gençliğe giydirilmek istenen elbise 12 Eylülde biçildi. 12 eylül öncesi politik bir birikimle örgütlenmiş, hayatın her alanında değişim için mücadele eden gençlik, 12 eylülle birlikte ezilerek apolitize edilmek istenmiş, kısmen başarılı olunmuştur. 1980lerin ikinci yarısında üniversite gençliğinin çıkışı yeni bir dönemi başlatmıştı. Bunun akabinde işçi sınıfının 1989 bahar eylemleri daha bir üst aşamaya sıçratmıştır. 12 eylülün izleri giderek bertaraf edilmeye çalışılmıştır. Sovyetlerin ve doğu blokunun çözküşü ideolojik bir saldırı durumu başlatmıştır. Tek kutuplu bir dünya teorisi ve globalizm vs yalanlarla gençliği düzen kendine yedeklemeye çalışmıştır.

Türkiye gençliğinin içindeki sorun dünya gençliğinin sorunu ile aynı demiş olsak abartmış olmayız. Her yerde bir dibe vuruş sözkonusudur. Tabi gençlikte bunun bir yansımasıdır. Yer yer lokal eylemler görülmekte. Örneğin geçtiğimz yıl Paris'te öğrenci gençlik olayları, yine dünyanın değişik ülkelerinde yarı anarşik, kürselleşme karşıtı eylemlerde gençliğin ruhu görülmüştür.
Ülkemizdeki gençlik sürekli siyasetten arındırılmaya çalışılmıştır. Bir yandan seçme ve seçilme yaşı düşürülürken gençliği bir oy deposu olarak gördükleri ortada. Diğer yandan siyasetin kıravatlı, takım elbiseli insanların işi olduğu safsatasını yapıyorlar. Siyeset biliminin günlük hayatı yeniden planlama, onu yeniden şekillendirmek olduğu gerçeğini gizliyorlar. Siyaset, hayatı algılayışın bir ifadesidir.

Bölgemizdeki gençliğin durumu da yukarıda bahsedilenlerden bağmsız değildir. Partiler, dernekler, lokaller ve benzeri kurumlar gençliği bir oy deposu olar görmüş ve angarya işler için kullanmıştır. Gençlik 19 mayıslarda, resmi törenlerde hazır kıta ve rap rap yürütülmüş, ya da Esenyurt Belediyesi'nin son dört yıldır 19 Mayıs maraton koşusu ile gençliğin küçüçk bir kısmını 5-6 kilo metre koşturarak yüreğini okşamak istemiştir.

Bugün bölgemizde neden gençlik kampları, tartışma kulüpleri, gençlik meclisleri, festivaller, şölenler organize edilmesin? Bunlar zor şeyler midir? Hayır. Che ne demişti: "gerçekçi ol imkansızı iste!"

Problem yukarıda bahsettiğimiz kurumların önlerinde gençlik gibi bir sorunlarının olup olmadığı sorusunun cevabında yatıyor.

Sonlarken, gençliğin sorunlarını daha bir ayrıntılı yazmak bu yazının sınırlarını zorlar. Biz burada gençliğin sorunlarına kısaca bir göz atmak ve bunu değişik bir biçimde doğrusu-yanlışı ile tartışmaya açmak istedik.

Gökhan Can

Hiç yorum yok: