Neyi nasıl seçeriz, seçimlerimizi kim belirler?
Bunu yapan özgür irademiz midir, ya da bize dayatılanlar gerçekten seçenek midir?
Bugünlerde ülkenin gündeminde seçimler var. Sandıklara gidilecek, siyasi irademizle oylarımızı kullanacağız ama önümüzdeki seçenekler belli. Sistemin yarattığı partilere sistemin yarattığı insanlar oylarını verecek. Kazanan hangisi olursa olsun kaybeden sistem olmayacak çünkü hangisi gelirse geldin kendi varlığını bozmayacak belki uzaktan bakınca farklı gözükecekler. Ama temelinde aynı şekilde politika yürütecekler. Bazı politikacılar farklı davranıp bizi yanıltabilirler. Onlar da bir şekilde düzenin suyuna çekilirler.
Hayata geldiğimiz andan itibaren bir seçim zorunluluğu vardır. İnsan kendince iyiliği arar, doğruyu bulmaya çalışır, en temel algılarımız bile küçük yaştan itibaren seçimle belli olur. Deneriz, sınarız, yanılırsak bir daha yapmayız, öğreniriz. Ki bunu bir daha yaparsak yine canımız yanar. İkincisi hata olur. Büyüdükçe, okula gidip eğitim aldıkça, evde başlayan eğitimle seçimler artık bizim kendi kararımız olmaktan çıkar. Birileri önceden belirlemiştir. Doğruyu ve yanlışı kendi başımıza seçemeyiz. Deneysel seçim kalkmıştır. Şimdi toplu benlik seçimi vardır. Ya da şöyle diyebiliriz: sistemin belirlediği seçimler vardır. Sen birey olarak bu seçilmiş seçimlerin içinde uyum sağladığına yöneltilirsin. Bu senin seçimin değildir. Yine birileri sana “bu uygundur” der, uyarsın ve seni bunu seçtiğine ikna ederler. Sana uygun olanı senden bağımsız önüne koyarlar. Bunu doğal algılarsın çünkü böyle eğitilmişsindir. Bunların dışına çıkarsan hiçbir seçime ayak uyduramasın. Okul seni dışlar, aile seni dışlar, toplum seni dışlar. Toplum dışı olursun. Bundan sonraki seçimler sana kalmıştır. Sistemin kendince sahiplendiği iyi yanlar sende yoktur. Kötüler içinde seçme ‘hakkına’ sahipsindir. İnsanca iyi olan şeylere sahip çıkmışlardır. Sistem ve iktidar ona sahip çıkmış, kendince şekillendirmiş ve sonra seçim olarak sunmuştur. Okulunu kendin seçemezsin, işini kendin seçtin sanırsın, eşini-dostunu, dünya görüşünü, giyimini, her türlü zevki kendin seçtin sanırsın ama bu bir yanılgıdır. Bu, önüne konan toplum ahlakının (ki din ve ekonomik koşullar belirleyicidir) sana seçme şansını ancak bu kadar tanırlar. Bütün bu seçenekler hakkında tartışılabilir, fikir yürütülebilir.
Bugün gündemimizde siyasi seçimimiz var. Seçilen partilere bir bakalım.
Birbirinden pek farkları yok; CHP, AKP, MHP ve diğerleri. Sonuçta sistemin var ettiği, sistemle beslenen partiler. Kendilerine sosyalistim diyen, milliyetçiyim diyen, muhafazakarım diyen partiler farklı gibi görünseler bile dün yaptıkları ve yapacakları şeyler üç aşağı beş yukarı aynıdır. Halkın önündeki büyük partiler bunlardır. Çoğunu denemiş fakat ders çıkarmamış, farklı gözle bakmayı düşünmemiş, kötünün iyisini seçen bir toplumuz.
Özgür sandığımız irademizle ancak bize dayatılanı seçebiliyoruz. Dünyayı farklı algılayıp yorumlarsak dışlanıp terörist, komünist olup çıkıyoruz. Bu, toplumun kötü tanımlaması, çünkü böyle yetiştiriliyorlar. Seçenekleri sınırlı seçimleri yanlış!
Bizler bu durumda ne yapmalıyız?
Bugüne kadar sol hareket ne yapmıştır. Bu algılayışın dışına çıkmak için neler yapmıştır? Bugün gelinen noktada toplum içindeki bağları ne kadardır. Bunlar sürekli tartışılan konular eminim. Ama değişen dünyayı ve Türkiye’yi tam olarak algılamak ve buna göre politikalar belirleyip örgütlü bir yapılanmaya gitmek gördüğüm kadarıyla yok. Ama yinede sosyalist düşünce adına bunu umut ediyorum, bir seçenek de bizden demek için…
İdil Su
1 yorum:
idil hanımın yazısı felsefi anlamda güzel ama somuta indirgersek eksikler içeriyor özellikle bin umut adaylarını görmesden gelmesi hem eksiklik hemde haksızlıkdır diye düşünüyorum. tabiki seçimler özgür bir platformda özgürlleşmiş iradeden bahsetemeyiz .ama bireyörgütlendiği ölçüde özgür olur ve kendi özgür iradesin koymuş olur.chp bırakın sosyalit olmayı sosyal demokrat bie parti bile olmamışdır termonoleji bu anlamda doğru kullannılmalıdır.yinede yazı aykırlık adına güzel olmuşdur.
Yorum Gönder