Yaşanılır Bir Dünya İçin-

Ülkemizde bir 17 Ağustos depremi yaşandı. Aradan 8 yıl geçti ama hiçbir ders çıkarılmamış. Halen bildik durumlar yaşanıyor; sağlıksız, çarpık bir kentleşme aynı şekilde devam ediyor.

Bilim Adamlarının yapmış olduğu araştırma sonuçlarında olası bir Marmara depremi er geç 2029’da olacağını ve çok büyük yıkımlar ve ölümler getireceğini açıkladılar. Devlet sanki ne haliniz varsa görün gibisinden sessiz kalmaktadır.

Bugünkü yaşadığımız toplumsal sistem günden güne hayatın her alanında insanlığı ve diğer canlı türlerini bir yıkıma ve yok oluşa doğru götürmektedir.

Gün yok ki basında dünyanın çeşitli ülkelerinden yıkımlar, afetler, ölümler, yok oluşlar vb. haberler duymayalım.

Tabii tüm bu olup bitenler karşısında insanların kafasını karıştıran metafizik medyum vb şarlatanlar kıyametin alametleri, insanoğlunun kendi sonunu kendi getirdiği gibi yuvarlak laflarla hedefi belli olmayan fikirleri ileri sürmekteler. Bütün gerici akımların mutlaka bir kesimin temsilcileri oldukları ortada.

İnsan diğer canlı türleri içinde düşünen, değiştiren ve araç yapıp kullanabilen bir role sahip olduğundan hayatın her alanında kendince müdahalelerde bulunabiliyor.

İnsanoğlu dünden bugünkü yürüyüşünde sanırız ayak basmadığı kara parçası bırakmamıştır dünyada. Daha da ileri giderek uzayın derinliklerine ay’a ayak basmıştır. Hatta diğer gezegenlere insansız uzay mekikleri yollayarak buraları daha bir tanımaya çalışmıştır.

Tabii insan ne yazık ki uzayın boşluğunda bile çöplük yaratmıştır.

Yukarıda belirttiğimiz ‘doğaya kendince müdahaleler’ sözü işin sanırız püf noktasıdır. Örneğin bitkilere yapılan deneyler, genleri ile oynanması , daha hızlı, daha ekonomik, maliyeti düşürme-kar marjını yükseltme adına hormonlu meyve ve sebzeyi tüm insanlık yapmadı.

Benzer bir örnek büyük baş hayvanlarda görülen “şap” ya da deli dana hastalığı durup dururken çıkmadı. Değişik ürünlerden elde edilerek geliştirilen yemler sayesinde hastalıklar türedi. Yine aynı zihniyet. Bunu da tüm insanlık yapmadı!

Bugün özellikle büyük şehirlerde, kentin birçok yerinde etrafımıza baktığımızda gördüğümüz manzara pek iç açıcı değildir.

Karayollarındaki araçların eksoz dumanı, salınan karbondioksit, sanayi bölgelerindeki bacalardan yükselen dumanlar, yeşil alanlar üzerinde yükselen gri betonlar, denizlerin, göllerin, derelerin yanından geçtiğimizde burnumuza gelen dayanılmaz o pis kokular…

Bu tablo günden güne diğer taşra illerine sıçrayacaktır. Çünkü her gün, özünde gözü doymaz bir üretim ve tüketim amacı olan bir sistemde yaşıyoruz.

Dünyayı tehdit eden küresel ısınma bugün en çok konuşulan bir sorundur. Küresel ısınma nasıl durdurulacak? Hangi politikalarla olacak? Tüm tartışmalar bu noktadadır.

G-8 zirve toplantıları yapılırken sokaklarda, alanlarda insanlar bu soruların cevabını tepkileri ile ortaya koyuyordu.

Geçtiğimiz yıllarda Japonya’nın Kyoto şehrinde küresel ısınma karşısında neler yapılabilir vs başlık içeren bir toplantı yapıldı ve sonucunda bazı kararlar alındı. ABD bugün hala alınan kararları tanımamakta, kendi bildiğini yapmakta!

İnsanoğlu her zaman daha iyi bir dünya, yaşanılabilir bir hayat kavgası vermiştir. Bunu önce kendi içinde vermiştir. Çünkü kendi içinde farklı egoist, bencil bir çıkarsal bir bölünme yaşamıştır. İnsanlığın büyük çoğunluğunun çıkarlarını savunan devrimci bir dalga bugünkü gidişata mutlaka dur diyecektir.

Nesim

1 yorum:

Adsız dedi ki...

değerli dost sana tümüylekatılıyorum.yazını çok beğendim sitemde koydum.iyi çalışmalar.