12 Eylül darbesinin hemen ardından o zamanın Türkiye İşverenler Sendikası başkanı ve bugün de Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası (TÜTSİS) başkanı olan Halit Narin, işçi sendikaları için şöyle demişti:
“Yirmi yıl bize kan kusturdunuz, şimdi sıra bizde!”
Sanki o güne kadar iktidarda olan sınıf işçi sınıfıydı ve burjuvazi iktidarı yeniden eline geçirmişti. Sendikaların işveren karşısında işçi haklarının korunması yönündeki tutumlarını kan kusturma olarak gören ve sendikal örgütlenme hakkını kullanan işçi sınıfına tahammülsüz, günümüzdeki gibi her verilene razı şekilde çalıştırılacak köleleşmiş işçi sınıfı özlemi içinde olan bu zat, yıllar sonra 14 Eylül,2007 tarihli Milliyet gazetesinde şunları söylemektedir:
“Türk-İş ve Türkiye Tekstil, Örme ve Giyim Sanayi İşçileri Sendikası (TEKSİF) ile camia olarak sevgi ve saygı ile bir araya gelmemiz mümkün değil.
(…)
Bir insanın saygı ve sevgiyi kaybettiği noktada yapılan hiçbir iş, iş değildir. 40 sene Türk-İş'le fevkalade diyalog kurduk, ama son anlaşmada saygı ve sevgi çizgisinin kaybolduğu bir ortamda gerek Türk-İş Başkanı'nın gerek TEKSİF Başkanı'nın bizimle müzakere etmesinden fevkalade rahatsız olduk.”
Halit Narin ne söylediğinin farkında ama bu yazıları medyada okuyanlar acaba farkında mı? Milliyet Gazetesi, TEKSİF’in saygısızlığı nasıl yaptığından bahsetmiyor; Halit Narin’i mazlum gibi gösteriyor. Gelin biz sözü edilen sendikanın yaptığı saygısızlığa(!) göz atalım.
TÜTSİS ile TEKSİF arasında 2004 yılında 20. dönem Toplu İş Sözleşmesinde, ücretlere her altı ayda bir %6 oranında zam yapılması ve yılda 4 ikramiye verilmesi konularında anlaşılmıştır. 31 Mart, 2007 tarihinde sona eren sözleşmenin ardından başlayan yeni görüşmelerde TUTSİS, ilk 6 ay için sıfır, ikinci altı ay içinse %3 zam, işe yeni girecek olanlara ikramiye ödenmemesini önermiş. Buna karşılık TEKSİF, yılda dört olan ikramiye sayısının iki buçuk olmasını kabul etmesine rağmen görüşmeler tıkanmış ve TEKSİF bunun üzerine elli dört işyerinde yirmi bin işçiyi etkileyecek grev kararı almış. İşte yapılan saygısızlık(!)
İhracatın artığı, bunalımdan çıkıldığı söylenen ülkemizde, sıra işçi haklarına gelince nedense işveren mazlumu oynamaya devam etmekte, kendi verecekleri sadakayı kabul etmeyen işçi sınıfına, vatan- millet, saygı-sevgiden bahsetmektedir. Gerçekte kazanılmış hakların gasp edilmesi anlamına gelen işveren teklifi, kısa aralarla işçilerin giriş ve çıkışlarını yaparak verilen ikramiyeleri de sıfıra indirmek istemektedir. Her dediklerinin kabul edilmesine alışmış işverenler, işçilerin eski haklarının korunması isteklerindeki ısrarcı tutumlarını kendilerine yapılmış saygısızlık olarak görmektedir.
Halit Narin konuşmasına şöyle devam ediyor:
"Para her şeyin önüne geldiği zaman ne vatan, ne millet, ne bayrak, ne aile, ne inanç kalır. Para işin tabiatında var ama para sistemin parçası ama kendisi değil. Onun için bu yerde arkadaşların yapmış olduğu şey çok büyük sürpriz oldu, çok acı oldu.
(…)
Her zaman grev, lokavt vardır. Bunların hepsinin içinde, beraber yaşayacağımız, beraber sevgi ile saygı ile götüreceğiz mantığı vardır. Biz sevgi olmayan hiçbir yerde mutlu olmayız. Saygısız ve sevgisiz buluyorsak, ölçünün ötesinde hareketler var. Çok üzgünüz, böyle insanların Türk iş hayatında olmalarından dolayı kızgınız.”
Halit Narin, Para’nın sistemin parçası olduğunu söylüyor ama her şey olmadığını söylüyor; grev ve lokavtın olacağını, birlikte beraber mutlu yaşanacağını söylüyor. Bu doğru değildir! Halit Narin’in sözcülüğünü ve savunuculuğunu yaptığı sistemde (kapitalizmde) sermaye mutlu, işçi sınıfı mutsuzdur. Para, tüm olumsuzluğun ölçütü olduğundan, olumsuzluğu yaratan bu sistemin her şeyi Para’dır.
Ayrıca çıkarın çatıştığı yerde ne dostluk vardır ne de sevgi! İşveren ile işçi, kendi çıkarları için birliktedir ve her sınıf kendi çıkarını korumak için mücadele eder; kapitalizm’in özüne de bu uygundur.
12 Eylül darbesinin ardından işçi sınıfının tüm hakları ellerinden alınmış, işverenler servetlerine servet katmıştır. Halit Narin, sevgiyi, saygıyı, milleti, bayrağı, inancı, aileyi ve vatanı, burjuvazinin kendi çıkarları doğrultusunda nasıl kullanacağını bize göstermektedir. Zerre kadar insanı düşünmeyen bu kafa, çıkarlarına zarar geleceklerini hissettiklerinde neler yapabileceklerini, kızgınlıklarını, nelere göz yumacaklarını anlamak için 12 Eylül sürecindeki katliamları hatırlamak yeterlidir.
* * *
AKP iktidarı, burjuvazinin çıkarlarına tam gaz hizmet etmeye, TUSİAD (Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği) ülkeyi yönetmeye devam etmektedir. Burjuva demokrasisinden medet bekleyen, burjuva zihniyeti kaynaklı görüşlerle SOL’u ( MARKSİZM’i) revize etmeye çalışanlar iyi bilmelidirler ki, sınıflar arası mücadele devam etmektedir ve önümüzdeki dönemde gittikçe sertleşeceği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, DTP artık soruna sadece Kürt sorunu olarak bakması yerine, mevsimlik işçi sorunlarına eğildikleri gibi, tüm işçi-emekçi sorunlarına da eğilmesi ve içinden çıktığı harekete (sınıf karakterli harekete) geri dönmelidir.
Ayrıca, Ufuk URAS’ın kaçınılmaz olarak yarın karşı karşıya geleceği kişilerle bugünden sahte samimi pozlara girmesi talihsizliktir; kendisini eleştiren gençleri ciddiye almalıdır.
İşçi sınıfının bu sertleşecek ortama hazırlıklı girmesi için birlikteliğe ve kendisini temsil edebilecek gerçek bir partiye ihtiyacı vardır; bu parti de devrimci özünü kaybetmemiş Marksistler tarafından kurulacaktır.
Doğanay Saygılı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder